Koşulsuz Sevgi
Buradasınız: Anasayfa / Blog
20 Haziran 2022, Pazartesi
KOŞULSUZ SEVGİ
“Koşulsuz sevgi” kavramını, her insanı biricik ve doğuştan iyi olarak kabul eden Hümanistik psikoloji anlayışının içinde sıkça duyarız. Carl Rogers karşımızdakini sahip olduğu her şeyle, tüm yaptıkları ile sevmek ve ona saygı duymak anlamında “koşulsuz kabul” kavramını kullanmıştır. Bu yaklaşıma göre, kişi hata yapsa da istediğimiz gibi davranmasa da onu kabul etmeye ve sevmeye devam etmek gerekir. Viktor Frankl kişinin içindeki baş etme ve gelişme potansiyelini ortaya çıkarabilmesi için koşulsuz kabule ihtiyacı olduğunu vurgulayarak koşulsuz sevginin öneminden söz etmiştir. Tabii ki bu yaklaşımlar tek cümle ile özetlenebilecek kadar yüzeysel değildir, her birini daha derin anlamak gerekir.
KOŞULSUZ SEVGİ

Koşulsuz sevgi, fazlaca yanlış anlaşılan, yanlış yorumlanan ve yanlış kullanılan bir kavramdır. Bu kavramı genellikle kötü giden ilişkilerde kalmak ya da karşı tarafı suçlamak adına bir bahane olarak kullanıyoruz. Daha “koşulsuz sevgi”nin ne olduğunu bile bilmezken evliliğe ya da birinin bizi sevene kadar sevmeye inandığımızı söylerken kullanıyoruz. Oysaki koşulsuz sevgi, “bana ne yaparsan yap seni seviyorum,” değil; “Ne olursa olsun seni seviyorum,” demektir. Yani hayat bize ne getirirse getirsin, her koşulda sevmektir. “Sağlıklı ve sağlıksız insanı ayıran en önemli özelliklerden biri sevginin türüdür. Sağlıklı insan koşulsuz sever; Sağlıksız koşullu (Doğan Cüceloğlu)” Koşulsuz sevgi kişinin özünü sevmeye yönelir. Bu özün sağlıklı olması için etkileşim kurar. Koşulsuz sevgi insanı geliştirmeyi, güçlü kılmayı, onun özünü desteklemeyi amaçlar. Koşullu sevgi ise başkalarının beklentilerine göre, diğerini kalıplamayı amaçlar. 'Başkaları' kişinin ana-babası olabileceği gibi, yakınları da olabilir, genel olarak toplum da olabilir.

“Koşulsuz sevgi” kavramını, her insanı biricik ve doğuştan iyi olarak kabul eden Hümanistik psikoloji anlayışının içinde sıkça duyarız. Carl Rogers karşımızdakini sahip olduğu her şeyle, tüm yaptıkları ile sevmek ve ona saygı duymak anlamında “koşulsuz kabul” kavramını kullanmıştır. Bu yaklaşıma göre, kişi hata yapsa da istediğimiz gibi davranmasa da onu kabul etmeye ve sevmeye devam etmek gerekir. Viktor Frankl kişinin içindeki baş etme ve gelişme potansiyelini ortaya çıkarabilmesi için koşulsuz kabule ihtiyacı olduğunu vurgulayarak koşulsuz sevginin öneminden söz etmiştir. Tabii ki bu yaklaşımlar tek cümle ile özetlenebilecek kadar yüzeysel değildir, her birini daha derin anlamak gerekir. Günümüzde bu kavramın nasıl kullanıldığını düşünecek olursak; karşımızdakini hatalarıyla, eksikleriyle, bize hissettirdikleriyle, kısacası “olduğu gibi” kabul etmek ve karşılık beklemeden sevmek olarak tanımlandığını söyleyebiliriz. Böyle bir sevilme halinin bize ne kadar iyi geleceğini hayal etmek hiç de zor değil. Peki, böyle sevmek mümkün müdür ve gerçekten sağlıklı mıdır? Bu iki soruya cevap vermek için “hangi bağlamda” sorusunu sormak anlamlı olacaktır.

Yetişkinler arası ilişkilerde koşulsuz sevgi gerekli midir ve mümkün müdür? Tabii ki yetişkinin de büyüyen, gelişen, öğrenen bir varlık olduğu düşünüldüğünde, onun da buna ihtiyacının olduğu tartışılmaz. İlişkide olduğumuz kişiyi her şeyiyle, bizi kızdırsa da, üzse de, istediğimiz gibi davranmasa da, bizi hayal ettiğimiz kadar mutlu etmese de sevmeye devam edebilmek de anlaşılır. Ancak bu karşımızdakinden hiçbir şey beklemeyeceğimiz, ihtiyaçlarımızı dile getirmeyeceğimiz, bize zarar verecek şekilde davransa da ilişkide kalmaya devam edeceğimiz anlamına gelmez. Karşımızdakinden hiçbir şey beklemeden, bize nasıl davranırsa davransın ilişkide kalmaya devam etmek, onu koşulsuz kabul ederken kendimizi yok saymak olmaz mı? Hâlbuki eşitler arasındaki karşılıklı ilişkiler kendimize ve birbirimize yaptığımız bir yatırım sürecidir, alma verme dengesinin olması önemlidir. Buradaki “eşit”, her iki kişinin de karşılıklı vermeye niyet ettiği ilişkilerdir. Bu ilişkilerde karşılıklılığı hissetme ihtiyacımız ve bunu hissettirme sorumluluğumuz vardır. Kişilerin eşit hakları olduğunu kabul ettiğimizde sorumluluklarının da eşit olması kaçınılmazdır. İşte bu yüzden, yaşam alanında eşit iş bölümü istemek, daha çok paylaşabilmeyi, sevildiğini ve değerli olduğunu hissetmeyi talep etmek gayet doğaldır. Bunlar her ilişkinin kendine özgü kuralları, sınırlarıdır ve her iki taraf için de koruyucudur. Ancak bu talepler kimi zaman koşullu sevmek fikrini akla getirebilir.

Peki koşullu sevgi nedir? Birini sadece bizim istediklerimizi yaptığında, tam da bizim istediğimiz gibi biri olduğunda seveceğimizi söylemektir. Benim istediğim gibi giyinirsen, doğum günümde benim istediğim gibi bir kutlama yaparsan, benim beğendiğim hobilere sahip olursan, benim başarı olarak gördüğüm alanlarda başarılı olursan… Sanki burada karşıdakini değerli kılabilecek tek şey kendi aklımız, beğenilerimiz, ihtiyaçlarımız olmuş oluyor. Onu istediğimiz gibi bir kalıba sokmaya çalışıyoruz ve öyle olmazsa onu asla sevmeyeceğimizi söylüyoruz. Oysa birini koşulsuz kabul ederken onun bize hissettirdiklerini anlatabiliriz, daha iyi hissetmemiz için neler yapabileceğini sorabiliriz. Galiba burada sadece kendimizi anlatmak değil de onu da tanımaya meraklı, anlamaya niyetli olmamız önemli.  Tabii karşımızdakinin de “Ben böyleyim, beni böyle kabul et” demek yerine kendi hislerini ve bu ilişki için yapabileceklerini anlattığı bir konuşmadan söz ediyorum. Böylece hepimizin güçlü yanlarımızın ve zaaflarımızın olabileceği gerçeği hep aklımızda olmalı ki birbirimize değişmeyi emreden değil birlikte neler yapabileceğimizi konuşabilen bir yerde kalabilelim.

Öyleyse, birine “Seni sen olduğun için seviyorum” demek elbette kulağa çok hoş geliyor ama zaten bizi biz yapan duygularımız, düşüncelerimiz ve eylemlerimiz değil midir? İşte ilişki de tüm bunların konuşulduğu, yaşandığı alandır. Aslında pek çoğumuz yetişkin ilişkilerinde çocukluk yaralarımızı iyileştirmeye çalışıyoruz, belki alamadığımız koşulsuz sevgi ve kabulü partnerlerimizden almak istiyoruz ama bunu beklerken karşımızdakinin de yaralarının olabileceğini unutuyoruz. Carl Rogers koşulsuz kabul kavramını özellikle terapi bağlamında, terapistin danışanını tüm zayıflıkları, yaraları, karanlık yanlarıyla olduğu gibi kabul etmesinin, onu kendi öznel değerleri ve yargılarından uzak sadece anlamak için dinlemesinin öne mini vurgulamak istemiştir. Dolayısıyla koşulsuz kabul ebeveyn-çocuk ilişkisinde ve terapist-danışan ilişkisinde elbette mümkündür ve gereklidir diyebiliriz ancak yetişkin ilişkilerinde nasıl olacağı hala sorgulanmaya açık gibi görünüyor. Belki de başkalarından önce kendimizi koşulsuz kabul edebilmeyi öğrenmemiz gerekiyordur, ne dersiniz?

Detaylı Bilgi İçin Bizi Arayın